Evrenin her köşesi, gizem dolu bir senfoninin yankılandığı devasa bir orkestra gibidir.
Bu senfoniyi oluşturan notalar ise düşünce frekanslarımızdır.
Her düşünce, bir titreşim yayar ve bu titreşimler bir nevi evrenin dili gibidir.
Nasıl ki bir radyo frekansını belirli bir dalgaya ayarladığımızda o frekanstaki müziği dinleyebiliriz; zihnimizdeki düşünceler de belirli frekanslar ile belirli enerjileri çeker.
Pozitif düşünceler, yüksek frekanslı titreşimler yayarak hayatımıza pozitif deneyimleri çekerken, negatif düşünceler düşük frekanslı titreşimlerle negatif deneyimleri çağırır.
Bu durumu, evrenin denizinde yelken açan bir gemiye benzetebiliriz.
Düşüncelerimiz, bu geminin rotasını belirler ve frekanslarımız, rüzgârın nasıl eseceğini tayin eder.
Eğer düşüncelerimiz olumlu ve umut doluysa, rüzgâr arkamızdan eser ve bizi istediğimiz hedeflere doğru hızla götürür.
Eğer karamsar ve endişeli düşüncelere kapılır, dikkatle rotamızı yönetmezsek, rüzgâr ters yöne esebilir ve bizi kayalıklara sürükleyebilir.
Bu durum, çiftçilere de benzetilebilir: Bir çiftçinin toprağına ektiği tohumlar nasıl ki büyüyüp meyve verirse, zihnimize ektiğimiz düşünceler de hayatımızda benzer şekillerde filizlenir.
Sevgi dolu düşünceler, evren tarlasına ekilen sevgi tohumları gibi büyür ve güzel ilişkiler, huzur ve bolluk olarak hayatımıza döner.
O yüzden, tıpkı bir bahçıvan gibi titizlikle fikirlerimizi seçmeli, olumsuz düşünceleri budayıp atmalı ve olumlu olanları sulayıp büyütmeliyiz.
Sonuç olarak; düşüncelerimizin frekansı, hayat orkestramızın melodisini belirleyen ana unsurdur.
Ne zaman ki kendi frekanslarımızın farkına varır ve onları bilinçli bir şekilde yönetiriz, işte o zaman hayatımızın gerçek bestecileri olabiliriz.
Yorumlar