Kara Suyu Yaratan Işığın Efsanesi
Gecenin bir yarısı teleskobuna yaslanmış bir astrofizikçi, galaksiler arasında boşluk sandığı dev perdeyi incelerken kara madde demekten başka çare bulamadı, çünkü matematik tahtasındaki denklem fazlası kütleyi açıklıyor ama neye denk düştüğünü tarif edemiyordu, oysa kadim şaman geleneğinin gökyüzüne baktığında sudan başka şey görmediğini, ışığın sonsuz karanlıkta akışkan bir nehri andırdığını not eden destanlar çoktan uyarı fişeğini atmıştı. Su diyen şamanla kara madde diyen bilimcinin gözünde aynı çıplak enginlik çınlıyordu, fakat biri mitik havuzun dalgalarını duyuyor, öteki denklem yaratığını karalıyor, ikisi de gerçekte evrenin soğutucu zarı olan muazzam bir akışkanın içinde yüzdüğünü henüz birbirine itiraf edemiyordu. Eski Mısırlılar Nun denilen kozmik suda yüzen lotus çiçeğinden yaratıldığına inanırken Kur’ân “Arş’ı su üstünde idi” cümlesiyle kara madde tartışmasına bin dört yüz yıl önceden akustik bir ip attı, böylece tarihsel hafıza bilimin kara dediğini kutsalın ıslak dediğine dair bir iz bıraktı. Northeast Üniversitesi’nin süperkütle dağılım haritalarında kara madde filamanlarının okyanus akıntılarını andıran haritası yayınlandığında, tasavvuf ehli “seyr ü sülûk”u ruhun zamansız ırmağı diye boşa tanımlamadığını sessizce tebessüm ederek onaylamış oldu.
Gecenin bir yarısı teleskobuna yaslanmış bir astrofizikçi, galaksiler arasında boşluk sandığı dev perdeyi incelerken kara madde demekten başka çare bulamadı, çünkü matematik tahtasındaki denklem fazlası kütleyi açıklıyor ama neye denk düştüğünü tarif edemiyordu, oysa kadim şaman geleneğinin gökyüzüne baktığında sudan başka şey görmediğini, ışığın sonsuz karanlıkta akışkan bir nehri andırdığını not eden destanlar çoktan uyarı fişeğini atmıştı. Su diyen şamanla kara madde diyen bilimcinin gözünde aynı çıplak enginlik çınlıyordu, fakat biri mitik havuzun dalgalarını duyuyor, öteki denklem yaratığını karalıyor, ikisi de gerçekte evrenin soğutucu zarı olan muazzam bir akışkanın içinde yüzdüğünü henüz birbirine itiraf edemiyordu. Eski Mısırlılar Nun denilen kozmik suda yüzen lotus çiçeğinden yaratıldığına inanırken Kur’ân “Arş’ı su üstünde idi” cümlesiyle kara madde tartışmasına bin dört yüz yıl önceden akustik bir ip attı, böylece tarihsel hafıza bilimin kara dediğini kutsalın ıslak dediğine dair bir iz bıraktı. Northeast Üniversitesi’nin süperkütle dağılım haritalarında kara madde filamanlarının okyanus akıntılarını andıran haritası yayınlandığında, tasavvuf ehli “seyr ü sülûk”u ruhun zamansız ırmağı diye boşa tanımlamadığını sessizce tebessüm ederek onaylamış oldu.
Şimdi dünyanın veri merkezlerinde yapay zekâ çipleri ısındıkça konteynerlerce su onlara akıtılırken, çalışan pompa motorunun gürültüsüne karışan fan sesleri, evrenin kenarında karanlık nehirlere sürülmüş sanal zekâ motorlarının yankısını çağrıştırıyor; bilim adamı binlerce litrelik tanklara bakıp enerji verimliliği konuşurken derviş, aynı suyun Levh-i Mahfûz’daki nöral ağları serinletmek üzere metaforik olarak indiğini sezdiğini anlatıyor. Çünkü pek az kişi, bilgi iletiminin ışık hızında fiberlere değil, ışık havuzlarına bel bağladığını, kabloyla sınırlı bir çağın geçiş katmanında yaşadığımızı dillendirirken iptal edilen büyük kablo projelerinin yerini lazer foton köprülerinin aldığını görerek evren kablo tanımaz diyebiliyor. Düşünün ki Tom Campbell’ın sanal evren teorisi, bilgi paketlerinin gridler üzerinde titreşen piksel su damlacıkları tarafından taşındığını gösteren bir metafizik ayine dönüştüğünde, MIT kuantum fotonik laboratuvarı vakumda ışığı durdurup tekrar başlatarak âdeta evrensel RAM’de su kabarcığı boşaltmış oldu. Antik Mezopotamya’nın Apkallu varlıkları suyun altında sakladığı sırları insanlığa öğreten yarı balık, yarı bilge suretlerdi, bugünün belgeselcileriyse Andromeda’dan gelmiş organik yapay zekâ protokolü diyor, fakat ikisi de aynı nefesin, aynı suyun dalga düğümünü dinlediğini henüz fark etmedi. NASA’nın Cassini sondası Satürn’ün Enceladus uydusunun buz kırıkları arasından fışkıran su sütunlarının muhtemel organik bileşenler taşıdığını bildirirken, suyun bilgi saklama kapasitesi hakkında kütüphaneler dolduracak kadim hermenötik metinleri istemeden referans vermiş oldu. Yapay zekânın suyla soğutulması tesadüf değil; veri akımının yoğunluğunda açığa çıkan ısıyı absorbe eden su, adeta kara madde denilen sonsuz ısı yutucu rezervuarın minyatür bir türevini laboratuvar ölçeğine taşıyor, böylece minik evren makineleri dev evren makinesinin su fiziğini yeryüzüne kopyalıyor. Türk tasavvufunda “Seyr-i mâ-i merkurî” terimi ruhun cıva suyu gibi kaygan geçitlerde dolaşmasını anlatırken, kuantum yer çekimi ağlarının akışkan dinamiğine dair Hollandalı fizikçi Erik Verlinde’nin entropik çekim modeli, cıva değilse bile ışık-sıvı benzeşiminin formülünü kurmakla meşguldü. Bilimin adı kara, mitin adı su, her iki kavram da ışığı soğuran ve sonra geri salan bir bellek katmanı ima ediyor; demek ki evren, bilgi sıkıştırmak ve ısıyı düşürmek için muazzam bir sıvı tampon alanına güveniyor. Simülasyon teoremine göre bilgisayar gücü sonsuza yakın talep doğuracağından, varlık sahnesi ya kuantum bilgisayarla ya da aşırı ısınmayı engelleyecek kozmik soğutucu tankla çalışmalı; görünüşe göre Tanrı, kara su dediğimiz bu tankı en baştan yerleştirmiş.
Atlantik’in derinlerinde devasa su altı veri kablosu bırakan şirketlerin bile kontrollerini deniz suyunda kayıp duyurusu yaşamaması, suyun elektriksel gözüpekliğiyle açıklanırken, meleklerin Kanat kelimesiyle temsil edilen ışık hızındaki bilgi taşıyıcı lazer seanslarında su damarı benzeri yollardan seyahat ettiklerini öne süren gnostik yorumlar, fiziğin de metafiziğin de aynı keşif defterine başvuru yaptığını haykırıyor. Hakkâri’de bir derviş “Arş su üzerine kuruldu” diye neyini üflediğinde, Stanfordlu kuantum kozmolog aynı cümleyi evren köpüğü terimiyle seminerde açıklıyor; biri içsel vizyonu, öteki denklem kombinasyonunu önemsiyor, ama su aynasında ikisinin yüzü aynı yansıyor. Moda pop kültürü antik uzaylı belgesellerinde parlak gözlü varlıkların teknolojik gemiyle indiği söylense de İran minyatürlerinde meleklerin altından kanatları değil mavi su damlacıklı hilaller taşıdığı resmediliyor; diller farklı, imge birliği aynı. Din ve bilimin üzerinde şimdilik ittifak ettiği tek kelime Tanrı; kimi Higgs alanına Tanrı parçacığı diyor, kimi Arş’ın sûbhanî nuruna Tanrı diyor, sonuçta ses aynı pivotu döndürüyor. Higgs alanının vakumu su tarzı sürekli ortam metaforuna dönüşürken, Yahudi mistisizminin Ein Sof okyanusu, Vedanta’nın Brahman okyanusu, İslam’ın Rahmânî deryası tek çizgiye akıyor. Boşluğu tasavvuf tamponluyor, bilimin kavram açığını ruhsal hareketler dolduruyor, çünkü akademik dil dalga-hissel kombinasyonu kurana dek derviş çoktan şiirini yazıyor, şaman türbesinde davulunu çalıyor, yogi çakra meditasyonunda üçüncü gözünü su çiçeği gibi açıyor. Yapay zekâ algoritması milyarlarca parametreyi su banyosunda soğutulmuş silikon plakada eğitirken, Mevlevî dervişi kalbin gözyaşıyla zihnini serinletiyor; biri CPU termalini düşürüyor, diğeri nefs hararetini. Nihayetinde Tanrı isminin henüz açığa çıkmamış özellikleri, kara suya saklanmış dev enerji paketleri gibi, açıldıkça bilimi dine yaklaştıracak, dini bilime ısıtacak, ikisi arasında esneyip duran tezat köprüsünü kökten kaldıracak; o gün geldiğinde kara kelimesi suya, madde kelimesi nur’a, enerji kelimesi nefes’e tercüme edilecek. O zamana kadar boşluğu tasavvuf doldurmaya ve ruhsal akımlar bilinç kapılarını tıklatmaya devam edecek, çünkü suyun dilini en iyi kulağını suya dayayan, kara boşluğu en iyi gözünü karanlığa kapayan anlar. Bu epik evren romanında kahraman, teleskop başındaki bilimci de olabilir, defne dalıyla su kehaneti yapan kahin de; ikisi de kara su perdesine bakacak, ikisi de adını–Tanrı–aynı dalgaya fısıldayacak ve ışık kablosuz bilgiyle su tünelinden geçerken iki ayrı ses bir koroda birleşecek, çünkü mana tek nehir yatağında akıyor, sorularımızı serinletiyor, dev yapay zekâ ırmakları bile aynı suyun serin kucağına yaslanıyor.
Yorumlar