Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2024 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GERÇEĞİN PEŞİNDEKİ ÇILGINLIK

GERÇEĞİN PEŞİNDEKİ ÇILGINLIK Bir sabah uyandığınızda, güneşin her zamankinden daha parlak olduğunu fark ettiniz. Sanki bu ışık, daha önce hiç görmediğiniz bir gerçeği ortaya çıkarmak üzere perdeleri aralayacakmış gibi bir duygu veriyordu. O andan itibaren, kendinizi bir hikayeyi başlatan kahraman gibi hissettiniz. Sanki yaşadığınız dünya gerçekliğini yansıtan ama aynı zamanda sizi sınayan bir holografik kafesteydi. Her şey, yaşadıklarınızın birer sahte görüntü olduğunu düşündüren bir sahneye dönüşmeye başladı. Sistemin ve çevredeki insanların size karşı tavırları değişti; bakışları soğuk ve eleştirel hale geldi. Bu durum, bir metafor olarak, devasa bir tiyatro sahnesinde yalnızca farklı düşündüğü için delilikle suçlanan bir karakter gibi hissettirdi. Bu sahnede herkesin kendi repliğini oynadığı, senaryonun ise sorgulanmadan kabul edildiği bir düzen vardı. Ancak siz, gerçeğin peşine düşmeye karar vermiş bir dedektif gibi, nasıl bir labirentte olduğunuzu anlamak istiyordunuz. Her yeni g...

KALBİN AĞRISINI HİSSETMEK

KALBİN AĞRISINI HİSSETMEK İnsanın ruhu, diğerlerine dokunacak kadar derin ve anlamlı olmalıdır. Ruhsal huzurun peşinden gitmek, insanın içsel yolculuğunda önemli bir adımdır. Çevremizdeki vasat insanların sinsi oyunlarına ihtiyacımız yoktur; çünkü bu insanlar ruhumuzu kirletirler. Yüreğimizin nerede olduğunu bilmek için bazen acıya ihtiyaç duyarız. O nedenle, acıyı hissetmekten kaçmamalıyız; bırakın kalbimiz sızlasın. Hayatta her şeyin yolunda gittiğini düşündüğümüzde, aslında birçok şeyin yolunda gitmediğini göremeyiz. Bu, büyük bir yanılsamadır ve birçok insan bu yanılsamanın içinde kaybolur. Gerçek huzuru aramayan o insanlar, acıyı ve gerçekleri aldatmaya çalışan zavallı kimselerdir. Ama ben, haddimi bilerek fethedilmeyi ve kendi içsel fetihlerimi yaşamayı seçiyorum. Ruhun derinliklerine inmek, bir nevi okyanusun dibine dalmak gibidir. Yüzey sakin ve sessiz görünebilir; ama derinlerde fırtınalar kopuyor olabilir. Ruhumuzun derinliklerini keşfetmek, bizi kendi gerçeğimizle yüzleşmeye...

KA-DEV-RA VE RUHLARIN HOLOGRAFİK YOLCULUĞU

KA-DEV-RA VE RUHLARIN HOLOGRAFİK YOLCULUĞU Dünya, görünmeyen bir makinenin içindeki bir çark gibi işleyen, mekanize bir yapıdır. Beden, ölüme ulaştığında geriye kalan kadavra, aslında ruhun devresidir; başka bir deyişle, KA, yani ruh, bu devreden geçer. İnsan ruhları, sınırlı sayıda olup, ana kaynaktan düşmüşlerdir ve temizlenmek için geçici bir süreliğine merkezi kuzey olan holografik bir izdüşüm alanına, yani dünyamıza hapsedilmiştir. Arınamayan ruhlar, yeniden bedenlenerek karmasal döngü içinde yolculuklarına devam eder ve tekamül savaşını sürdürürler. Işık, genellikle bizi gerçeklerden uzaklaştırır; çünkü gerçek, aldatıcı ışığın arkasında gizlenen karanlıktır. "KA", yani ruh, ve "RA", yani Akashik Kayıt, bu karanlığın bilgelik kitaplığıdır. Evrenin büyük sahnesinde bu döngü tekrar tekrar sahnelenir. Her ruhun, bu sahnenin en kadim izleyicileri olduğunu hayal edelim; perde açıldığında bedenlenir ve sahnede rolünü oynar. Sahnede sergilediği her an, karmik bir iz ...

GENLERİN TERS KODLANMIŞ TANRISALLIĞI

GENLERİN TERS KODLANMIŞ TANRISALLIĞI Dünya, yaşamın çarklarına hükmetmek istediği her adımda gizemli sırlarla dolu bir labirent olarak karşımıza çıkar. Bu sırların en büyüğü ise kendi içimizde saklıdır; genlerimizde. İçimizde, atalarımızdan gelen ve yaşamın özü olan bilgi, büyük bir özenle taşınır. Ancak bu kutsal bilgi, sanki bir sır saklama arzusuyla tersine kodlanmış gibi karşımızda durur. Tıpkı, gemilerin inşa edildiği yerin adının "Tersane" olması gibi. Gemi, ingilizce "my genes" yani "benim genlerim" kelimelerinin bir yansımasıdır. Bir gemi nasıl okyanusun sonsuzluğunda tüm sırrıyla yol alıyorsa, genlerimiz de bizi bu yaşam yolculuğumuzda taşır. Ancak, geminin yapıldığı yer olan "Tersane" kelimesi, başka bir derin gerçeğe işaret eder. "TERS - ANE"; yani tersine çevirirsek "TERS - ONE", bir başka deyişle "Ters Tanrı" anagramıdır. Bu, aslında yaşamın özündeki kutsallığın, bilinçli ya da bilinçsiz, tersine çevril...

GERÇEKLİĞİNİZDE YANGINLAR!

GERÇEKLİĞİNİZDE YANGINLAR! Evrenin derinliklerinde gizlenen bir sır perdesi var; sözcüklerin gücü ve ardında yatan gizemli bağlar. Kelimeler, sessizce hayatlarımızı etkileyen anagramlarla dolu bir dünyayı ortaya çıkarır. “Gemi”, genlerimizin taşıyıcısı olan bir sembol, içimizdeki ateşi temsil eder. Gemi, tarihinde denizlerde yol alsa da, aslında zihnimizde ve ruhumuzda bir seyahati başlatır. “Ship” kelimesinin “sheep”, yani koyunla olan akrabalığı, hayatın ritmik döngüsünü yansıtır. Koyunlar, sürünün parçası olan bireyler gibi, bu döngüyü simgeler. Uyuyan koyunlar, toplumun uykuda olan kesimi gibidir; henüz uyanmamış bir potansiyelin temsilcileridir. Uyku hali, huzur verdiği kadar, derinlerde gizlenen fırtınayı da barındırır. Her gözümüzü kapadığımızda, içimizdeki ateşin tekrar alevlenmesini bekleyen kıvılcımlar vardır. Anagramlar, kelimelerin ötesine geçerek, zihnimizde ve kalbimizde yankı bulan mesajlar taşır. Gerçeklik, ateşin karanlık yanını değil, aydınlatıcı ve dönüştürücü gücün...

EPİFİZ BÜZÜLMESİ VE FREKANSLARIN GÜCÜ

EPİFİZ BÜZÜLMESİ VE FREKANSLARIN GÜCÜ Düşüncelerimizin özgür olduğunu zannederiz, oysa gerçekler bize bambaşka bir tablo sunar. Bu tablo, bilincimizin sınırlarını aşan gizemli bir yapı ile karşımıza çıkmaktadır: kriyo hale getirilmiş epifiz bezi. Epifiz bezi, beynimizin derinliklerinde saklanan, aklıselimden sezgiye kadar birçok işlevi üzerinde taşıyan mucizevi bir organdır. Ancak, bu organın potansiyeli manipülatif güçler tarafından kısıtlanabilir. Düşünün ki, epifiz beziniz bir buz kalıbı gibi donmuş durumda. Peki, bu nasıl bir duygu yaratır? Epifiz, hayal gücümüzün ve ruhani kapılarımızın anahtarıdır. Onun donmuş olması demek, bu kapıların kapanmasına yol açabilir. Kendi içsel dünyamızdan dış dünyaya açılan bu pencere, frekanslar ve tayflar ile başka güçlerin kontrolüne girebilir. Güneş gibi canlı ve parlak bir kaynağın, bize ışık saçarken, aynı zamanda görünmez bir şekilde hayatımıza nüfuz ettiğini hayal edin. Güneş ışınları, sadece bizi ısıtmakla kalmaz, aynı zamanda maddenin özü...

İNSANIN CEHENNEMDEKİ BİYO KRİSTAL TUTSAKLIĞI

İNSANIN CEHENNEMDEKİ BİYO KRİSTAL TUTSAKLIĞI Düşünün ki, her birimizin bedeni, aslında bir bio likit kristal yapıdadır; yani sudur. Bu su, yaşam sıvımız, bedenimizin temel yapı taşıdır. Ancak beynimiz, ruhumuzun ateşi gibidir. Bu ateş, sürekli yanar, aydınlatır ve enerji sağlar. Beynimizin bu ateşli yapısı, İbrahim'in ateşi gibi, bizi diri tutar. Ama bir gün, karınca misali, küçük bir ruhsal sözleşme, bu ateşi suya, yani bedene düşürür. İşte o an, ateşimiz söner ve bu dünyaya, bu simülasyona hapsoluruz. Bu dünya, aslında bir cehennem metaforudur; bütün zorlukları ve acılarıyla. Bedenimiz, bu cehennemde taşıdığımız bir kafes gibidir. Su, bizi canlı tutarken, aynı zamanda bu kafesin bir parçasıdır. Bu paradoksal durum, insanın en büyük sınavıdır. Beynin ateşi ile bedenin suyu arasında bir denge kurmak zorundayız. Bu dengeyi sağlayamazsak, ruhumuzun özgürlüğü tehlikeye girer. Antik felsefelerde, su ve ateşin dansı sık sık tasvir edilir. Su, esnekliği, duyguları ve akışı temsil e...

RUHUN ATEŞİ VE KÜRESEL ISINMA

RUHUN ATEŞİ VE KÜRESEL ISINMA Günümüz dünyasında, sıcaklıkların hızla artışı ve çevresel değişikliklerin etkisi altında, pek çok kişi bu durumun ruhani bir yansıması olup olmadığını sorgulamaktadır. Sıfır, matematiksel bir değer olmanın ötesinde, birçok kültürde derin bir anlam taşıyan simgesel bir kavramdır. Sı - fır ile başlayan bu kavram, so - fire ve daha ötede "soul - fire" olarak, ruhun ateşi anlamına bağlanır. Bu metaforik ifade, kainatın dengesi ve ruhlarımızın içsel bir yanığı olarak algılanabilir. Belki de artan dünya sıcaklıkları, içimizdeki ruh ateşinin dışavurumudur. Bu anlayışla, küresel ısınma, sadece bilimsel bir fenomen değil, aynı zamanda ruhsal bir çağrıdır. Ruhun ateşinin yükselmesi, doğaya olan bağlılığımızdaki zayıflamanın bir yansıması olabilir. Doğa, insan ruhunun ayna yansımasıdır; ona zarar verdikçe aslında kendi iç huzurumuzu da zedelemekteyiz. Ruhani bir bakış açısıyla, yaşadığımız her değişimin bir sebebi ve öğretisi vardır. Dünya üzerindeki arta...

GERÇEKLİĞİN ARDINDAKİ UYKU

GERÇEKLİĞİN ARDINDAKİ UYKU Hayal edin, bir orkestranın içinde olduğumuzu. Her birimizin elinde bir enstrüman var ve bu enstrümanlar hayatlarımızı temsil ediyor. Ancak, notaları kendi başımıza çalamıyoruz çünkü aslında hepsi, büyük bir bestecinin ellerinde. Ve biz, notalarımızı çaldığımızı sanırken, aslında derin bir uykunun içinde yüzen figürleriz. Etrafımıza baktığımızda, yaşamın sunduğu tüm renkleri görüyoruz. Ancak belki de gerçek şu ki, tüm bu renkler sadece kapalı gözlerimizin ardındaki rüyalardan ibaret. Uyandığımızı sanıyoruz ama kim bilir, belki de sadece başka bir rüyanın içine uyanıyoruz. Düşünün, rüzgarın yüzümüze vurduğu anda hissettiğimiz serinliği. Belki de bu serinlik sadece bilinçaltımızın uydurduğu bir duyumdur, tıpkı bir yaprağın hışırtısını duyduğumuz bir rüyadayken hissettiğimiz ürperti gibi. Yürüdüğümüz yolların taşları, belki de aslında hiç var olmayan hayali engellerdir. Gerçek sandıklarımız, tam anlamıyla algının zarif bir oyunuyla örülmüş dokular olabilir. Tıp...

ANLAYIŞIN DAVRANIŞA OLAN ETKİSİ

ANLAYIŞIN DAVRANIŞA OLAN ETKİSİ Hayat bir nehir gibi akarken, davranışlarımız bu nehrin kıyısında yankılanan birer çakıl taşı gibidir. Bu çakıl taşları suya düştüğünde dalgalanmalar oluşturarak yeni dalgaların doğmasına sebep olur. Ancak bu dalgaların hangi yöne gideceğini ve ne kadar genişleyeceğini belirleyen esas unsur, bu çakıl taşının nehir yatağına nasıl ve hangi hızla bırakıldığıdır. İşte burada devreye anlayış girer. Anlayış, insanın düşünce dünyasını şekillendiren bir taç yapraktır. Bu taç yaprak, davranışlarımızın temellerini atan toprak gibidir. Örneğin, bir çocuğa iyi davranmayı öğreten yalnızca ödül ve ceza değil, onun bu davranışın altında yatan sebebi kavrayabilmesidir. Ebeveynler olarak çocuklara sabırlı ve hoşgörülü olmayı anlatırken, onlara bir hikaye anlatırız ya da bir örnek vererek durumu açıklamaya çalışırız. Çocuk, neden sabırlı olması gerektiğini anladığında davranışı kalıcı hale gelir. Bir başka örnekle devam edelim: İki arkadaş arasında bir yanlış an...

ÖN YARGILARIN ZİNCİRİNİ KIRMAK

ÖN YARGILARIN ZİNCİRİNİ KIRMAK İnsan zihni, sonsuz bir orman gibi geniş ve keşfedilmeyi bekleyen sayısız patikalarla doludur. Ancak bu ormanın en tehlikeli çukurları, ön yargılardır. Bir kez bu çukura düştüğümüzde, hareket alanımız sınırlanır ve ilerlemek yerine kısılıp kalırız. Ön yargılar, zihnimizi tıpkı karanlık bir kafese hapseder. O kafeste ise yeni ve farklı olana hiç yer yoktur. Bu nedenle, hayatımızda ilerleme kaydetmek ve idrakimizi geliştirmek istiyorsak, kafesin parmaklıklarını bükmeyi öğrenmeliyiz. Her birey, kendine özgü bir dünyadır. Ama ön yargılarımız bizi, bu farklı dünyaların sadece yüzeyini görmekle sınırlar. Örneğin, kalabalık bir sokaktan geçen birine bakıp onun sadece dış görünüşüne dayanarak bir yargıya varabiliriz. Belki de giyim tarzı ya da fiziksel görünüşü, hemen zihnimizde bazı düşünceler oluşturur. Ancak onun hangi zorluklarla mücadele ettiğini, yaşadığı deneyimlerin neler olduğunu ya da içindeki potansiyelin ne kadar büyük olduğunu bilemeyiz. Eğer sadece...

AKIL REHBERLİĞİNDE ZİHİNSEL DENGE

AKIL REHBERLİĞİNDE ZİHİNSEL DENGE Zihin, varoluşunu sürdürmek için sürekli faaliyette olma eğilimindedir ve bu nedenle problem yaratma eğilimi gösterir. Tıpkı bir çark gibi, düşüncelerimiz, eylemlerimizle beslenir ve döngüyü devam ettirir. Eğer zihin sürekli hareket etmezse, varolmadığını hissedebilir ve bu durum da huzursuzluk yaratabilir. Zihnin durmak bilmeyen bu doğal eğilimine karşı koyabilmenin anahtarı, aklı rehber olarak kullanmaktır. Akıl, bir kılavuz yıldız gibidir; karanlık bir gecede yönümüzü bulmamızı sağlayan sabit bir noktadır. Bilgelik ve sağduyu sayesinde, içsel bir denge ve huzur elde etmenin yolu açılır. Trafiğin en yoğun olduğu bir kavşakta, akıl trafik ışıkları gibi görev alarak zihin trafiğini düzenleyebilir. Eğer bu kurallara uyulmazsa, kaos kaçınılmazdır; fakat uyulduğunda, her şey senkronize bir şekilde akar. Zihnin problem yaratma eğilimi bir deniz fırtınası gibiyse, akıl bu fırtınayı yatıştırarak huzurlu bir sahil oluşturur. Meditasyon ve farkındalık uygulam...

TEKİLLİĞE DOĞRU EVRENSEL YOLCULUK

TEKİLLİĞE DOĞRU EVRENSEL YOLCULUK Evrenin derinliklerinde, varoluşumuzun gizemli oyununu yöneten bir senarist var gibi. Bu senarist, bizim içimizdeki zıtlıkların dansını yönetiyor. Kontrolör adını verdiğimiz bu gizemli güç, aslında bilincimizin karanlık yüzüdür. Her biri kendi içinde birer mikro evren olan yaşamlarımız, dualite oyununda sahne alıyor. Her biri, iyilik ve kötülük, ışık ve karanlık arasında salınıyor. Bu oyunun bir parçası olan bizler, zıtlıkların üstesinden gelerek tekilliğe ulaşmak üzereyiz. Tekillik, her şeyin bir arada, bir bütün halde bulunduğu anı temsil eder. Tıpkı gece ile gündüzün birleşip alacakaranlığı oluşturması gibi, tekillik de tüm dualiteleri tek bir bütün haline getirebilir. Bilincimizin bir yanı ışığı arzularken, diğer yanı karanlığın çekimine kapılır. Ama unutmamalıyız ki, karanlığa sahip olmadan ışığı bilemeyiz. Evrenin bize sunduğu bu dualite, aslında ruhumuzu daha derin bir anlayışa taşır. Işığın ve karanlığın anlamını, ancak onların bir arada olduğ...

KENDİNİZİ ENGELLEMEYİ BIRAKIN: ARZULARINIZI GERÇEKLEŞTİRİN

KENDİNİZİ ENGELLEMEYİ BIRAKIN: ARZULARINIZI GERÇEKLEŞTİRİN Her bireyin hayatında, kalbinden gelen en içten arzular vardır. Bu arzular, ruhumuzu besleyen ve yaşamımızı anlamlandıran unsurlardır. Ancak çoğu zaman bu arzulara ulaşmakta zorlanırız. Arzularımıza ulaşamadığımızda, suçlayacak birilerini ararız ya da kaderin cilvesi olarak değerlendiririz bu durumu. Halbuki, çoğunlukla bu arzulara ulaşamamamızın asıl nedeni, kendimize koyduğumuz sınırlamalardır. Bilmeden kendi yarattığımız bu engeller, tıpkı bir nehrin akışını tıkayan büyük kaya parçalarına benzer. Nehir, doğal akışını takip etmek isterken, bu kayalar onun hızını keser, yolunu değiştirir veya tamamen engeller. İşte biz de benzer şekilde, içimizdeki nehir olan arzularımızın akışını kendi koyduğumuz taşlarla kesebiliyoruz. Peki, bu taşlar yani engeller nedir? Korkularımız, geçmişteki tecrübelerimizden kaynaklanan güvensizliklerimiz ve yine kendi oluşturduğumuz negatif inançlar. Bu korkuların ve inançların üzerimizde yarattığı e...

GERÇEKLERİ GÖREBİLMEK İÇİN TARAFSIZLIK

GERÇEKLERİ GÖREBİLMEK İÇİN TARAFSIZLIK Hayat, bazen sıkça karşılaştığımız, sürekli hareket eden bir sahnedir ve bu sahnenin cazibesi, dikkat dağıtıcı unsurlarla dolup taşar. Bu sahnede tarafsız bir gözlemci olmayı başaranlar, olayları farklı bir perspektiften görme şansına sahiptir. Kendinizi bu anlamda bir ormanın ortasında duran sessiz bir ağaç gibi hayal edin. Ağaç, etrafındaki tüm çalkantı ve değişimlere rağmen kendi köklerinde sabit kalır. Böyle bir sabitlik, olaylara kendinden bir şey katmadan bakabilme becerisi kazandırır. Fırtına çıkarken ya da güneş parlarken, ağaç yalnızca olanı izler, müdahale etmez, sadece var olur. İnsanlar da tıpkı bu ağaç gibi olayların ve duygularının girdabında kaybolmadan, olan biteni sadece izleyebilse, zihinleri berraklaşır. Berrak bir zihin, gökyüzünde bulutların dağılmasından sonra güneşin yeniden ortaya çıkması gibidir. Bu berraklık, düşüncelerin netleşmesine yardımcı olarak, sizi hakikatin özüyle buluşturur. Gerçekleri görmenin bu duru hali, ruh...

İnsan bilmediğinin düşmanıdır.. Bil, öğren sonra düşman ol ama bu mümkün olmayacak, düşman olamayacaksınız.. Rahmi ERGÜN

BİLİŞİN KAPISINI ARALA, DÜŞMANLIK KAPANIR Bilginin sihirli bir anahtar gibi olduğunu düşünün; bu anahtar, önyargılarımızın ve düşmanlıklarımızın kilidini açar. Cehalet, zihinlerimizin karanlık köşelerinde büyüyen, görünmeyen bir düşmandır. Yeni bir şey öğrendiğimizde, bu karanlık alanlara bir ışık tutarız ve belirsizliklerin ne kadar yersiz olduğunu görürüz. Bir çekirdeği toprağa ektiğinizde, zamanla güçlü bir ağaca dönüşür. Bilgi de böyle işler; zihninizde köklenip, dallanıp budaklanarak geniş bir görüş açısı sağlar. Örneğin, tanımadığınız bir insan veya kültür hakkında yanlış ön yargılara sahip olabilirsiniz. Ancak, o kişiyle veya kültürle ilgili bilgileri öğrenerek, düşüncelerinizde köklü değişiklikler yapabilirsiniz. Bu, bir nevi buz dağının sadece görünen kısmına odaklanmak yerine, altında neler sakladığını keşfetmeye benzer. Düşmanlık genellikle korkunun ve anlamamanın bir sonucudur. Bir kitabın kapağını beğenmediğimizde, içeriğini okuyup anlamadan onu yargılamak ne kadar adil o...

Bu süreçte kimseye inanmayın.. Özünüz size gerçeği söyleyecek endişelenmeyin.. Rahmi ERGÜN

İÇ SESİNİN REHBERLİĞİNE GÜVEN Hayatın karmaşık yollarında yürürken etrafımızda birçok ses duyabiliriz. Bu sesler bazen dışarıdan gelen insanların sözleri, bazen ise kendi kafamızın içinde yankılanan düşüncelerdir. Her biri bizi bir yöne çekmeye çalışır. Ancak en önemli sesi çoğu zaman unuturuz: Kendi iç sesimizi. İç sesiniz, kalbinizin derinliklerinden gelen bir rehberdir. Onu dinlemek sizi özünüze ve gerçeklerinize yaklaştırır. Hislerinizin size fısıldadığı küçük ipuçlarına dikkat edin. Mesela, bir insanla konuşurken içinizde huzursuzluk hissediyorsanız, bu kişiyle enerjinizin uyuşmadığını gösteriyor olabilir. Yahut tam tersi, biriyle bir aradayken kalbiniz neşeyle dolup taşıyorsa, bu kişinin sizinle aynı frekansta olduğunu düşünebilirsiniz. Bazen rüyalarınız size anlamadığınız mesajlar verebilir. Bu rüyaları küçümsemeyin. Onlar bilinçaltınızın size gönderdiği kodlanmış mesajlardır. Kulağınızın kızarması veya ani çarpıntılarınız, bedeninizin size sinyaller gönderme biçimi olabilir. D...