İSTANBUL’DA MEYDANA GELEBİLECEK MUHTEMEL BÜYÜK DEPREMİN OLASILIĞI VE BU FELAKETİN KÜRESEL ETKİLERİ
İstanbul, coğrafi ve jeolojik açıdan dünyanın en aktif sismik kuşaklarından biri üzerinde yer almakta olup, bu durum kentin tarih boyunca defalarca yıkıcı depremlerle sarsılmasının temel nedenini teşkil etmektedir.
Şehrin hemen güneyinden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, uzun yıllardır enerji birikimiyle bilim insanlarının dikkatle izlediği, sismolojik açıdan kritik bir kırık hattı olmasıyla öne çıkmaktadır.
Tarihsel arşivler, özellikle M.S. 1509 ve 1766’da meydana gelen büyük depremlerin İstanbul’da devasa yıkımlara ve toplumsal travmalara yol açtığını teyit etmektedir.
1999 Gölcük Depremi, Marmara Bölgesi’nin ve özellikle İstanbul’un deprem riskiyle nasıl iç içe yaşadığını bir kez daha acı biçimde dünya gündemine taşımıştır.
Dünya genelinde saygın yer bilimciler tarafından yapılan çok sayıda sismolojik modelleme ve risk analizi, önümüzdeki 20-30 yıllık periyotta İstanbul’da büyüklüğü 7 ve üzerinde bir depremin gerçekleşme olasılığını yüzde 60 ile yüzde 70 arasında göstermektedir.
Bu yüksek olasılık, kentin fiziksel dokusundan toplumsal organizasyonuna kadar her açıdan hazırlık gerektiren çok katmanlı bir risk ortamı oluşturmaktadır.
İstanbul’un neredeyse 16 milyonluk nüfusu, dünya şehirleri arasında dikkat çekici bir yoğunluk sergilemekte ve olası bir afet halinde tahliye, barınma ve lojistik operasyonlarını benzersiz ölçüde zorlaştırmaktadır.
Özellikle 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş olan bina stokunun büyük kısmının deprem yönetmeliğine uygun olmaması, potansiyel can ve mal kaybını trajik seviyelere çıkarabilecek bir kırılganlık yaratmaktadır.
Şehrin modernleşme süreçlerine rağmen altyapı sistemlerinin –ki bunlar arasında elektrik, doğalgaz, su, kanalizasyon ve iletişim ağları sayılabilir– hala kırılgan ve parçalı bir yapıda olması, felaket anında zincirleme arızalarla çok boyutlu krizler yaşanmasına yol açabilir.
Depremin yıkıcı etkisi yalnızca fiziki yıkımla sınırlı kalmayıp, şehrin sosyal, ekonomik ve kültürel dokusunda da uzun yıllar silinmesi zor yaralar açacaktır.
Alanında uzman akademisyenler ve saha araştırmacıları, Marmara Denizi’nde oluşabilecek muhtemel bir tsunamiye karşı da ciddi risk analizleri yaparak bu doğal tehdidin de göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda uyarılarını sürdürmektedir.
Afet sonrası senaryolarda hem kamu otoriteleri hem uluslararası kuruluşlar, özellikle acil sağlık hizmetlerinin çökme riski ile ağır hasar almış ulaşım/iletişim ağlarının koordinasyonsuzluğunun felaketi daha da büyütebileceğini defalarca vurgulamaktadır.
Şehirde yerleşim yoğunluğunun yüksek olduğu tarihî yarımada ve boğaz hattı gibi bölgelerde, olası bir depremde toplu taşımadan bireysel ulaşım araçlarına kadar hemen her şeyin saatler içinde işlemez hale gelmesi beklenmektedir.
Geçici barınma, toplanma alanları, acil gıda ve temiz su tedariki gibi en temel ihtiyaçlara erişim, özellikle afetin hemen ertesinde ciddi düzeyde sekteye uğrayabilir.
İstanbul’un kentsel yapısının dar sokaklar, düzensiz yapılaşma ve imar ihlalleriyle malul olmasının, arama-kurtarma faaliyetleri üzerinde yıkıcı bir etkisi olacağı neredeyse kesindir.
Şehirdeki hastanelerin kapasitesinin hızla yetersiz kalabileceği ve sağlık çalışanlarının çok kısa sürede tükenmişlikle yüzleşeceği öngörülmektedir.
Afet sonrası travmaların, özellikle çocuklar ve yaşlılar başta olmak üzere tüm nüfusun ruh sağlığı üzerinde çok uzun vadede onarılması güç sorunlar bırakması kuvvetle muhtemeldir.
Arama-kurtarma organizasyonlarının kapasitesi, uluslararası desteklere rağmen afetin devasa boyutları karşısında yetersiz kalabilecektir. Elektrik, su ve doğalgaz hatlarındaki hasarlar nedeniyle şehir uzun süre temel yaşamsal hizmetlerden mahrum kalabilir.
Endüstriyel tesislerden ve kimyasal depolardan sızabilecek tehlikeli maddeler, ekolojik felaket riskini artıran başka bir boyuta işaret etmektedir. Yangınlar, patlamalar ve ikinci dalga sarsıntılar, kentin kırılgan yapısını daha da savunmasız bırakacaktır.
İstanbul’un global ölçekte bir finans, turizm ve ticaret merkezi olması, ekonomik şok dalgalarının yalnızca Türkiye’yle sınırlı kalmayıp, bölgesel ve küresel piyasalarda da istikrarsızlık yaratacağı anlamına gelmektedir.
İstanbul Borsası’nda işlemlerin durması ya da askıya alınması, ulusal ve uluslararası yatırımcılar için devasa maddi kayıplar anlamına gelecektir. Sigorta sektörü, afetin boyutlarını aşan taleplerle sarsılarak ödeme kabiliyetinde dramatik bir zorlanma yaşayabilir.
Uluslararası derecelendirme kuruluşları, Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve finansal istikrarına yönelik not ve raporları ciddi bir biçimde aşağı çekebilirler. Global para piyasaları, döviz kurlarındaki dalgalanma ve ani sermaye çıkışları ile İstanbul depreminin finansal izdüşümlerini hissedecektir.
İnşaat, gayrimenkul ve turizm sektörleri uzun süreli ve duygusal tahribat nedeniyle eski dinamiklerini kaybedebilir. Kentte ağır hasar gören konut stokunun yarattığı barınma krizi, iç göçü tetikleyerek Türkiye genelindeki barınma ve kentleşme politikalarını yeniden şekillendirebilir.
İstanbul’dan kitlesel göçün ekonomik ve sosyal yapıyı sekteye uğratmasıyla, işgücü piyasası ve kamu hizmetlerinde bölgesel dengesizlikler derinleşebilir. Avrupa’ya ve komşu ülkelere yönelik göç dalgaları, uluslararası arenada yeni kriz ve insani yardım gereksinimleri doğurabilir.
Avrupa Birliği, Türkiye’nin taleplerini karşılamak üzere insani yardım mekanizmalarını ve kriz yönetimi fonlarını hızla harekete geçirmek zorunda kalabilir. Komşu ülkelerin kendi sınır güvenliği ve sosyal altyapılarını koruyabilmek için yeni politika ve işbirliği modelleri geliştirmesi gerekecektir.
Birleşmiş Milletler İnsanî Yardım Ajansı ve Dünya Sağlık Örgütü, İstanbul’daki afete karşı uluslararası yardım operasyonlarını koordine etme konusunda kapasite sınırlarını test etmek durumunda kalabilir.
NATO, güvenlik ve afet yönetimi çerçevesinde arama-kurtarma ve lojistik desteği ile küresel paydaşlığını sahada gösterebilir.
İstanbul’daki mevcut diplomatik misyonlar, afet senaryosunda vatandaşlarının tahliyesi ve yardım koordinasyonu için derhal kriz yönetimi planlarını devreye sokacaklardır.
Afet sonrası, Türkiye’de merkezi idarenin afet yönetimi kapasitesi, tüm uluslararası toplumun dikkatinde olacaktır. Sivil toplum kuruluşları ve gönüllü gruplar, metropolün çok katmanlı ihtiyaçlarında esneklik sağlayabilmek için uluslararası ağlar ile yakın çalışma zorunluluğu hissedecektir.
Dijital altyapı ve iletişim teknolojilerinin felaket sonrası hızlı biçimde ayağa kaldırılması, hem bireyler arası iletişimi hem de küresel yardım organizasyonlarını mümkün kılacaktır.
İstanbul ve çevresindeki limanların, havaalanlarının ve ana ulaşım arterlerinin ağır hasar alması, uluslararası ticaret akışında aksamalara yol açarak küresel tedarik zincirlerini sekteye uğratacaktır.
Özellikle İstanbul Boğazı’nın dünya petrol ve doğalgaz taşımacılığında oynadığı kritik rol, deniz trafiğinde yaşanacak aksaklıklarla enerji piyasalarında şok dalgaları oluşturacaktır.
Kıtalararası deniz yollarının ve kara taşımacılığının uzun süreli aksaması, Akdeniz ve Karadeniz havzalarında ekonomik maliyetlerin zincirleme biçimde artmasına yol açabilir.
İstanbul’daki dev şirket merkezlerinin, uluslararası kongre ve fuar alanlarının yıkıma uğraması veya hizmet dışı kalması, uluslararası işbirliği ve yatırımlar açısından ciddi bir itibar kaybına sebep olabilir.
Şehrin kültürel mirası, yani Ayasofya, Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii gibi dünya çapında bilinen eserlerin zarar görmesi uluslararası medya ve kamuoyunda derin hissiyatlar uyandıracaktır.
UNESCO başta olmak üzere kültürel miras odaklı global organizasyonlar, hızlı koruma ve restorasyon girişimlerinde bulunmak zorunda hissedecektir. Turizm sektörünün darbe alması, milyonlarca insanın gelir kaynağını kaybedip ülke genelinde işsizliğin artmasına sebep olabilir.
Bir yandan İstanbul’un tarihi kimliğinden kaynaklı manevi kayıp yaşanırken, diğer yandan da şehrin yerine başka küresel finans ve kültür merkezlerinin ikame edilmesi gündeme gelebilecektir.
Ülkenin genel anlamda ekonomik güvenilirliği ve cazibe merkezi kimliği, uluslararası iş dünyasının risk algısını yükseltecektir. Afetin ardından, gerek kamu gerekse özel sektör aracılığıyla uluslararası finansman, yeniden yapılanma ve yeniden inşa süreçlerine devasa kaynaklar yönlendirilecektir.
Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların afet sonrası olağanüstü kredi ve teknik destek programları devreye alınabilir. Ulusal ve global sigorta şirketleri için milyarlarca dolarlık tazminat yükümlülükleri doğacaktır.
Bu süreçte, dünya çapında sigorta ve reasürans sektörleri, risk maliyetlerini ve portföylerini yeniden yapılandıracaktır. Enerji altyapısındaki akut hasar, hem Türkiye’nin enerji güvenliğini hem de dış tedarikçilerin istikrarını tehdit edecektir.
Ülkede art arda yaşanacak içsel ekonomik dalgalanmalar, küresel sermaye akımlarını olumsuz etkileyecektir. Küresel medya, felaketi anbean takip ederek, insani trajedinin boyutlarını dünyanın dört bir yanına taşıyacaktır.
İstanbul’dan yayınlanan dramatik görüntüler ve yardım çağrıları, dünya kamuoyunda büyük bir insani dayanışma dalgası yaratacaktır. Uluslararası sivil toplum kuruluşlarının İstanbul’a akın etmesi, afet sonrası insani kriz yönetiminde sınır aşan bir etkiyle sonuçlanacaktır.
Kentin eğitim ve sağlık sisteminde yıllar sürecek yapısal ve ekonomik hasar meydana gelecektir. Üniversiteler ve araştırma kurumları, gerek altyapı gerekse insan gücü açısından uzun soluklu bir yeniden yapılanma sürecine ihtiyaç duyacaktır.
Bu süreçte, şehirdeki nitelikli insan kaynağı ve beyin göçü hızlanabilir, kalıcı toplumsal hasarların izleri ortaya çıkabilir. İstanbul’un, ekonomik ve kültürel olarak Avrupa-Asya ekseninde oynadığı köprü rolü, çok uluslu şirketlerin ve yatırımcıların uzun vadeli stratejilerini kayda değer biçimde etkileyebilir.
Olası felaket sonrası uluslararası ticari sözleşmelerde, mücbir sebep maddelerinin hayata geçirilmesi ve davaların artması kaçınılmaz olacaktır. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile olan ilişkileri, gündeminde farklılaşma ve acil stratejik ortaklık gereksinimleriyle yeni bir döneme evrilebilir.
Kentin politik etkisi azalırken, Orta Doğu ve Balkanlar’daki güç dengelerinde de kayda değer değişiklikler yaşanabilir. Siyasi istikrarsızlık riski, sadece Türkiye içiyle sınırlı kalmayıp, bölgesel politik krizleri tetikleyebilir.
Yerel yönetimlerin kapasitesi, adeta bir sınavdan geçerek, olağanüstü uluslararası işbirliğine duyulan ihtiyacı gözler önüne serecektir. Afet sonrası, kent içi ve kırsalda yeni planlama vizyonları ortaya çıkacak, sürdürülebilir ve dirençli şehircilik yaklaşımları gündeme gelecektir.
Akıllı şehir teknolojilerinin ve afet erken uyarı sistemlerinin önemi bir kez daha küresel ölçekte anlaşılacaktır. İstanbul’daki bu türden büyük bir afetin ardından, gelişmekte olan ülkeler şehirlerini depremlere karşı nasıl dirençli hale getireceklerine dair yeni dersler çıkaracaktır.
Toplumun dayanıklılığı ve esnekliği dünya çapında bir laboratuvar misali incelenecektir. Uluslararası alanda afet yönetimiyle ilgili normlar, strateji belgeleri ve protokoller gözden geçirilecektir.
Sosyal medya üzerinden yayılan bilgi ve yanlış bilgilendirme krizlerinin yönetimi, küresel anlamda yeni etik ve teknik tartışmaların ortaya çıkmasına vesile olacaktır.
İstanbul'da yaşayan farklı etnik ve dini toplulukların afet sonrası entegrasyonu, toplumsal dayanışma ve çatışma dinamiklerinin anlaşılması için önemli bir vaka oluşturacaktır.
Afet sonrası psikolojik destek ve rehabilitasyon hizmetleri, hem ulusal hem de uluslararası uzman ağlarının işbirliğini gerektirecektir.
Çocukların eğitime devamı için uzaktan eğitim ve dijital çözümler, eğitimdeki fırsat eşitsizliğini azaltmak amacıyla uygulanacaktır.
Kent demografisindeki ani değişimler, sağlık ve sosyal hizmetlerde yeni planlama arayışları doğuracaktır.
Yeniden inşa sürecinde sürdürülebilirlik ve sağlıklı kentleşme ilkeleri ön plana çıkacaktır.
Şehirde kaybolacak olan tarihi dokunun, sanatçılar ve entelektüeller için de ontolojik bir kayıp hissi yaratacağı beklenmektedir.
Yerel ve uluslararası mimari camia, deprem sonrası inşa edilecek yapıların estetiği ve fonksiyonelliği konusunda geniş çaplı tartışmalar başlatacaktır.
İstanbul’daki felaket sonrası ortaya çıkacak göç dalgaları, dünya çapında güvenlik, sosyal bütünleşme ve ekonomik maliyetler açısından yeni sorunlar doğuracaktır.
Kentin merkezi otoriteleri ve uluslararası kuruluşlar, afet sonrası göçe maruz kalan toplulukların uyum stratejilerini birlikte geliştirecektir.
İstanbul'daki acil durum hastaneleri ve mobil sağlık üniteleri, uluslararası işbirliğiyle hızlı bir şekilde organize edilmeye çalışılacaktır.
Kamusal alanlardaki yaraların sarılması için psikososyal destek programları yaygınlaştırılacaktır.
Şehrin imajının toparlanması için, devlet düzeyinde tanıtım ve güven inşası çalışmaları yürütülecektir.
İstanbul’un yitirilen cazibesi, yeni marka inşa projeleriyle farklı bir yönelimle canlandırılmaya çalışılacaktır.
Dünya genelinde kentleşme ve afet yönetimi alanında İstanbul modeli yeni bir laboratuvar halini alacaktır.
Medyanın etik sınavdan geçmesiyle birlikte, haber alma hakkı ve bilgi paylaşımında küresel standartların belirlenmesi gerekecektir.
Şehrin eski sakinleriyle yeni gelen göçmenler arasında toplumsal bütünleşme güçlükleri yaşanabilir.
Kültürel çeşitlilik ve çokkültürlülük kavramları afet sonrası dönemde bir kez daha tartışmaya açılacaktır.
Afet sonrası toplumda görülecek dayanışmanın küresel ölçekte “iyilik” ve “yardımlaşma” değerlerini ön plana çıkaracağı bir döneme girilecektir.
Eğitim ve bilim alanında uluslararası hibeler, burslar ve ortak projelerle şehre yeniden canlılık kazandırılacaktır.
Kentin yeniden yapılanmasında kadınların ve gençlerin aktif rol alması, sosyal cinsiyet eşitliğinde ilerlemeye işaret edebilir.
İstanbul’da afet sonrası sosyoekonomik iyileşme süreçleri, birçok ülke tarafından örnek alınan bir başarı hikayesine dönüşebilir.
Şehirdeki teknolojik altyapının yeniden tasarımı, akıllı şehir vizyonuna doğru yeni bir kapıyı aralayacaktır.
Sağlık, eğitim ve sosyal hizmet sistemlerinde dayanıklılık, yeni küresel standartların belirlenmesine katkı sağlayacaktır.
İstanbul’un küresel finans, ulaşım ve kültür merkezi kimliği, afet sonrası toparlanma hızına bağlı olarak yeniden inşa edilebilecektir.
Toplumda afet sonrası ortaya çıkan güven kaybı, devlet ile vatandaş arasındaki ilişkileri küresel ölçekte yeniden sorgulatacaktır.
Şehirdeki trajedinin toplumsal hafızada uzun süre silinmeyecek izler bırakması, yerel ve uluslararası sosyal bilimciler için önemli bir araştırma sahası yaratacaktır.
Kültürel ve sportif organizasyonların aksaması, şehrin yaşam kalitesinde düşüşe neden olabilecektir.
Sanat dünyası, afetin dramatik izlerini yeni ifade biçimleriyle sahneye ve beyaz perdeye yansıtacaktır.
İstanbul’daki büyük deprem, afet yönetimi politikalarının küresel çerçevesinin yeniden gözden geçirilmesine öncülük edecektir.
Şehirde yürütülecek uluslararası dayanışma projeleri, bölgesel işbirliğini ve siyasi uzlaşma ortamını güçlendirebilir.
Yeni afet yasaları ve yapı yönetmelikleri, küresel ölçekte inşaat sektöründe paradigma değişikliği doğuracaktır.
Kriz ve afet sonrası yeniden yapılanma finansmanı, dünya genelinde sorumlu yatırımcılığın gelişmesine katkı sağlayacaktır.
İstanbul örneği, artan iklim krizinin yol açacağı doğal afetlere karşı dünya şehirlerinin hazırlık düzeyini yeniden gözden geçirmesine yol açacaktır.
Çocuklar ve gençler, afet sonrası dönemin belleği ve geleceğin liderleri olarak toplumun yeniden inşasında kilit rol üstlenecektir.
Bu felaket, kent hakkı, eşitlik ve adalet kavramlarının kentsel planlama süreçlerinde ağırlık kazanmasını beraberinde getirecektir.
Küresel düzeyde yapılanacak yardım ağları ve bilgi paylaşımı, ulusal sınırların ötesinde güçlü bir dayanışma atmosferi oluşturacaktır.
İstanbul’daki afet sonrası, medya aracılığıyla yayılan paylaşım ve yardım çağrıları toplumsal bilinci artıracaktır.
Yeni geliştirilecek afet risk azaltma projeleri, dünya genelindeki metropollere örnek olarak sunulacaktır.
Ulusal ve uluslararası kültür kurumlarının işbirliğinde, yitirilen kültürel varlıkların yeniden inşası ve restorasyonu sürecektir.
İstanbul'daki ekonomik yeniden kalkınma çabaları, bölgesel ekonomi için yeni ticaret ve işbirliği fırsatları doğuracaktır.
Dünya genelindeki şehirlerarası işbirliği ağları, İstanbul’un afet sonrası yeniden ayağa kalkmasına bilgi, teknoloji ve gönüllü desteğiyle katkıda bulunacaktır.
Afet sonrası şehrin yönetişiminde şeffaflık, hesap verebilirlik ve katılımcılığın güçlenmesi beklenmektedir.
Uzmanlar, afetin ardından şehirde ortaya çıkacak toplumsal dönüşümün inovatif ve yaratıcı sektörlerin gelişimine olumlu katkı sağlayabileceğini öngörmektedir.
İstanbul’da yaşanacak böylesine büyük bir felaket, ulusların birbirlerine duyduğu güveni ve yardımlaşmayı yeniden tanımlayacaktır.
Kentteki kolektif travmanın kültürel ve toplumsal barış süreçlerine etkisi literatürde geniş yer bulacaktır.
Olağanüstü bir acil durum hali, aynı zamanda toplumsal dayanışmanın, etik sorumlulukların ve insanlık onurunun bir test alanı olacaktır.
Sonuç olarak, İstanbul’daki olası bir büyük depremin doğrudan etkilerinin yanı sıra, yarattığı uluslararası yankı ve küresel etkiler, çağımızın toplumsal, ekonomik ve kültürel gündemini ciddi biçimde yeniden şekillendirmeye adaydır.
Tüm bu riskler ve fırsatlar çerçevesinde, afet yönetimi açısından çok disiplinli, uluslararası ve kolektif bir başarı hikayesi yazılabilir ya da trajik bir ders kitabı ortaya çıkabilir.
Nihayetinde, İstanbul’daki muhtemel büyük bir depremin insanlar, toplumlar ve ulus-devletler için kalıcı ve küresel etkiler yaratması muhtemeldir.
Yorumlar