Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

RUHUN ENFEKSİYONU: BİLİNCİN ZİHİNLE SINAVI

RUHUN ENFEKSİYONU: BİLİNCİN ZİHİNLE SINAVI İnsan varoluşunun en karmaşık ve en az anlaşılmış yönlerinden biri, ruhun somut bir bedenle cisimleşirken oluşturduğu metafiziksel boşluğun, zihinsel bir atmosfer olarak kendini göstermesidir. Bu atmosferin, tıpkı dünyanın çevresini saran ve milyarlarca mikroorganizmaya ev sahipliği yapan hava tabakası gibi, görünmeyen ve sürekli hareket halinde olan unsurlarla dolu olduğu idrak edildiğinde, insana özgü ruhsal kırılganlık çok daha derin şekilde kavranır. Kimi zaman insan, içine düştüğü karanlık düşünceler, saplantılar ve içsel girdaplar nedeniyle kendini kötü, ahlaken çürümüş ya da cehennemlik bir varlık olarak görmenin eşiğine sürüklenir. Oysa özünde kötücüllüğü değil, hastalığı barındıran bu tabakada, asıl mesele bilinç ile zihin arasındaki ilişkiyi doğru okuyamamanın doğurduğu yanılsamalarda gizlidir. Ruh, fiziksel vücutla temasında, hareket serbestisini sürdürebilmek, gelişimini tamamlayabilmek ve özsel yolculuğuna devam edebilmek için ken...

KIYAMET SAVAŞI VE MEDENİYETLER ÇATIŞMASI METAFORLARININ ANLAMI VE KÜRESEL SONUÇLARI

KIYAMET SAVAŞI VE MEDENİYETLER ÇATIŞMASI METAFORLARININ ANLAMI VE KÜRESEL SONUÇLARI Kıyamet Savaşı ve Medeniyetler Çatışması metaforları, çağdaş ve geleneksel toplumsal bilinçte derin kaygı ve toplu korkuların yansıması olarak gelişmiş, insanlık tarihindeki büyük yıkımlar, dönüşümler ve çatışmalar üzerine inşa edilmiş simgesel anlatımlardır. Kıyamet Savaşı metaforu, özellikle monoteist dinlerin kutsal metinlerinde yer alan, evrensel ölçekte bir son, kozmik düzeyde bir hesaplaşma ve insanlığın nihai sınanması gibi temaları içerir. Hıristiyanlıkta Armageddon, İslam’da Melhame-i Kübra gibi hadiseler, tanrısal adalet, kötülüğün sona erişi ve dünya düzeninin yeniden kurulması ile ilişkilendirilmiştir. Medeniyetler Çatışması kavramı ise, modern çağda Huntington’un 1993’te yazdığı makale ve 1996 tarihli kitabıyla kuramsallaştırılmış; kültürel ve dini kimliklerin politik sınırları aşan nihai mücadeleye zemin hazırlayacağı yolunda bir öngörüdür. Huntington’a göre, Soğuk Savaş sonrası dünyada id...

İRAN VE İSRAİL ARASINDA SAVAŞ İHTİMALİ VE KÜRESEL ETKİLERİ

İRAN VE İSRAİL ARASINDA SAVAŞ İHTİMALİ VE KÜRESEL ETKİLERİ Tarih boyunca Orta Doğu’nun karmaşık güç dengelerinde, İran ve İsrail arasındaki ilişkiler daima rekabet, karşılıklı şüphe ve düşmanlığın gölgesinde şekillenmiştir.  Bu iki devletin çatışmacı hatlarla biçimlenen dış politikaları, bölgedeki cihatçı hareketler, mezhepsel kimlikler ve jeopolitik çıkarlar ile örülmüş kırılgan bir dengeyi temsil etmektedir. İran’ın nükleer programı, İsrail’in varoluşsal güvenlik algısı açısından son derece hayati bir kriz noktası olarak öne çıkmakta ve bölgesel çatışmanın en temel tetikleyicilerinden biri olma niteliği taşımaktadır. İsrail’in, İran’ın askeri kapasitesinin sınırlandırılmasına yönelik önleyici veyahut kısıtlayıcı hamleleri ise hem doğrudan hem de vekalet savaşlarıyla tezahür etmektedir. İran’ın Hizbullah ve çeşitli Şii milis grupları üzerinden İsrail karşıtı eylemlerini sürdürmesi, dolaylı çatışma biçimlerinin sürekli gündemde kalmasına neden olmaktadır. Bölgedeki güç projeksiyonu...

HİNDİSTAN VE PAKİSTAN ARASINDA SAVAŞ OLASILIĞI VE OLASI KÜRESEL ETKİLERİ

HİNDİSTAN VE PAKİSTAN ARASINDA SAVAŞ OLASILIĞI VE OLASI KÜRESEL ETKİLERİ Tarihsel, kültürel ve dini gerilimlerin gölgesinde, Hindistan ve Pakistan arasındaki ilişkiler, özellikle bağımsızlıklarını kazandıkları 1947 yılından bu yana, pek çok kez savaşın eşiğine gelmiş ve çoğu zaman bölgesel huzursuzluğun sıcak bir çatışmaya dönüşmesi ihtimalini canlı tutmuştur. Bu iki ülkenin arasındaki en temel anlaşmazlık noktası, stratejik ve sembolik önem taşıyan Keşmir bölgesi ile alakalıdır ki, bölge üzerindeki hak iddiaları karşılıklı olarak şiddetli biçimde sürdürülmektedir. Keşmir, Hint altkıtasının en tartışmalı toprak parçası olarak, 1947, 1965 ve 1999 yıllarında iki ülke arasında tam ölçekli askeri çatışmalara sahne olmuştur. Son yıllarda ise, düşük yoğunluklu sınır çatışmaları, silahlı grupların saldırıları ve karşılıklı diplomatik restleşmeler, krizin sürekli bir "potansiyel patlama" durumunda tutulmasına sebep olmaktadır. Özellikle her iki ülkenin de nükleer silah kapasitesine s...

İSTANBUL’DA MEYDANA GELEBİLECEK MUHTEMEL BÜYÜK DEPREMİN OLASILIĞI VE BU FELAKETİN KÜRESEL ETKİLERİ

İSTANBUL’DA MEYDANA GELEBİLECEK MUHTEMEL BÜYÜK DEPREMİN OLASILIĞI VE BU FELAKETİN KÜRESEL ETKİLERİ İstanbul, coğrafi ve jeolojik açıdan dünyanın en aktif sismik kuşaklarından biri üzerinde yer almakta olup, bu durum kentin tarih boyunca defalarca yıkıcı depremlerle sarsılmasının temel nedenini teşkil etmektedir. Şehrin hemen güneyinden geçen Kuzey Anadolu Fay Hattı, uzun yıllardır enerji birikimiyle bilim insanlarının dikkatle izlediği, sismolojik açıdan kritik bir kırık hattı olmasıyla öne çıkmaktadır.  Tarihsel arşivler, özellikle M.S. 1509 ve 1766’da meydana gelen büyük depremlerin İstanbul’da devasa yıkımlara ve toplumsal travmalara yol açtığını teyit etmektedir.  1999 Gölcük Depremi, Marmara Bölgesi’nin ve özellikle İstanbul’un deprem riskiyle nasıl iç içe yaşadığını bir kez daha acı biçimde dünya gündemine taşımıştır. Dünya genelinde saygın yer bilimciler tarafından yapılan çok sayıda sismolojik modelleme ve risk analizi, önümüzdeki 20-30 yıllık periyotta İstanbul’da büy...